Hayat Sana Mandalinalar Verdiğinde... Sosyal medyada dizi değil depresyon sebebi izlemişim tadında yorumlarla click bait yapanlara inanmayın canlar. Feyz alabilene öğretici, sevgiye özlem duyana sıcacık, güncel telaşeler ağır gelene de derdimi seveyim dedirtecek bir dizi var karşınızda. Pek hasret kalmıştık böyle kaliteli senaryolara. Cast seçimini de yerinde yaptıkları için ekstra kutlanması gereken bir yapım. Ben pek sevdim sevmesine ama yeniden izler misin deseler bir süre uzak kalmayı tercih ederim. Çünkü gerçekten bir tık psikoloji yıpratıyor. Ha belli bir zaman geçer kendime gelirim, yine açar izlerim. Seyir keyfi garantili sıkıntı yok yani. 

Adı: When Life Gives You Tangerines

Yönetmen: Kim Won-seok

Yazar: Lim Sang-choon

Yapımcı: Park Sang-hyun

Türü: Romantik, Dram

Şirket: Netflix

Bölüm: 16

Yıl: 2025


1950'li yıllarda geçiyor dizimiz. Jeju'nun tabloyu aratmayan manzaraları eşliğinde dizimiz görsel şölen de sunuyor bizlere. Ae Sun, bizim başrol kızımız, pek fakir pek gariban ama hep kuyruğu dik tutacak kadar da onurlu gururlu bir kızcağız. Babası ölmüş, anası yeniden evlenmiş. Ne baba tarafının evinde ne de haenyeo (Kelimenin tam anlamıyla, geçimlerini okyanustan çeşitli yumuşakçalar, deniz yosunları ve diğer deniz canlılarını uzun süreler nefesini tutup toplayarak sağlayan Jeju eyaletindeki kadın dalgıçlardır.) olarak canını dişine takan annesinin evinde kendine yuva bulabilmiştir. Ordan oraya sürüklenirken annesi yavrusuna kol kanat gerer, lakin huzur bu kızcağızdan çok uzaktadır. Annesini de kaybedince hizmetçiden farksız geçmeyen bir çocukluk ve gençlik yaşayacaktır.



Ama bilmez ki bu oyunda joker kızımızın elindedir. Çok küçüklükten beri peşinden ayrılmayan Gwan Shik, onun aradığı şefkatli kollar olacaktır. Her zorlukta yanında beliren bu genç çocuk ne yapar ne eder kızın da gönlüne girmeyi başarır. Masalların mutlu sonu olan kavuşma pek tabi ki gerçek hayatta aslında her şeyin başlangıcı olacaktır. Fakirlik bellerini bükse de birlikte çok şeye göğüs gereceklerdir. Hayat onları deyim yerindeyse yerden yere vuracaktır. Ama onların bu birbirlerine destek olan yaşama azimleriyle hayat aslında çok kısa dedirtecektir bize de. IU'yu bu dizide hem annenin gençliğini hem de kızını izlerken görmeye başta alışamasam da çok da rahatsız etmedi. Yaşlı Ae Sun'a geçiş biraz gecikti ama o biraz canımı sıktı. Park Bo Gum'un artık sessiz rollerine çok alıştım, sanki kendi karakteri de öyleymiş gibi geliyor bana. Bir de ikinci aşk hikayemiz, yani kızlarının yaşadıkları da çok bizden gibiydi. Yani herhangi biri bunları yaşadım diye anlatsa, eeee hayat bu doğrudur derdim şahsen.


Spoiler vermeden anlatmaya çalıştım şimdiye kadar. O yüzden izlememiş olanlar şimdiden sonrasını okumazsa sanki daha iyi olur. Öyle tüm diziyi anlatmayacağım. Ama aklımda kalan tek bir sahne var ki bahsetmezsem kendime ihanet etmiş olurum. 3. çocuklarının ölüm sahnesi... Öyle içine çekti ki beni ağlamaktan ciğerim soldu da diyebiliriz. Anne olmadan önce de üzülürdüm pek tabi ki ama inanın anne olmayanın anlamayacağı başka bir keder var o sahnede. Dövünmekten kendi dizlerimi çürüttüm, inkar ederken uyanır şimdi derken gerçek dünyanın normalitesi bir tokat gibi yüzüme çarptı. İşte o zaman 6. bölüme kadar gelen üzücü ama yavan tüm zavallılık klişelerinin akabinde tamam dedim bu dizi bambaşka. IU ve Park Bo Gum bize bambaşka bir duygu vermek için tüm sahneyi sırtlanmışlar. Çok taktir ettim.

Next
This is the most recent post.
Previous
Önceki Kayıt

0 yorum Blogger 0 Facebook

Yorum Gönder

 
Cadı Kazanı © 2013. All Rights Reserved.
Top